Semadan inen sofra yüce Kur’an | Prof. Dr. Muhittin Akgül

Yeryüzü her devirde İlahi mesaja muhatap olmuş ve Yüce Yaratıcı her devirde insanlığa mesajlarını peygamberlerine gönderdiği bu beyanlarla ulaştırmıştır. Âdem Nebi’den son Peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.s.) kadar çeşitli dönemlerde sahifeler ve kitaplar gelmiş ve bunların sonuncusu da Evrensel İlahi Kitap Kur’ân-ı Kerîm olmuştur. Kur’ân, vahiy yoluyla Hz. Muhammed’e (s.a.v) indirilmiş, Mushaflarda yazılmış, tevâtürle nakledilmiş, okunmasıyla ibâdet edilen mu’cizevi özelliği olan ilâhi kelamdır.

Kur’ân, kâinat kitabının bir tercümesidir. Onsuz varlık bir kaostan ibarettir ve varlıkların bir anlamı da yoktur. İnsan, o ışıktan mahrum olduğunda, ne olduğunu, nereden geldiğini ve ne olacağını dahi bilememektedir. Kur’ân, bize etrafımızda olan şeylerin anlamını okur. Bu okumayla bizler bütün bir kainatla adeta kardeş olur ve konuşuruz. Anlamadığımız dilleri, çözemediğimiz meseleleri bizlere en açık ve doyurucu bir şekilde çözer. Sadece bu alemde değil, herkesin mutlaka gideceği dünya ötesi hayatla ilgili rahatlatıcı ve doyurucu bilgilerin tamamını da yine bize o verir.

Kur’ân bizlere, her akıl sahibinin mutlaka inanma zarureti hissettiği Şan-ı Yüce Yaratıcı hakkında tam ve eksiksiz bilgiler sunar. Allâh’ın isimleri, sıfatları ve fiillerini anlatır. Meydana gelmiş ve gelecek olayları haber verir. Doğuştan itibaren eğitime muhtaç insanı, gerçek ve yanıltmayan ilkelerle eğitir. İnsanlığa her şeyi açık ve net bir şekilde anlatır, öğretmenlik yapar ve gerçek mutluluğun yollarını gösterir. Özetle Kur’ân, bütün insanlığın her türlü manevî ve fikrî ihtiyaçlarına kaynak olacak kitapları ihtiva eden kutlu ve yüce bir kitaptır.

O, doğru ile yanlışı ayırt eden bir ölçüdür. Kim O’nun dışında bir hidayet ararsa Allah o kimseyi saptırır. Zira o, Allah’ın en sağlam ipidir. O, hikmet edalı hatırlatan bir beyan.. ve Hakk’a ulaştıran bir yoldur. O, kendisine uyanları değişik arzulara takılıp kaymaktan, kendisini okuyan dilleri de yanlışlıklardan korur. Alimler hiçbir zaman ona doyamaz.. Onu çokça tekrar okuyana usanç vermez ve tadını eksiltmez. Onun insanlarda hayret uyaran yanlarının sonu gelmez. O’nun üslubuyla konuşan doğruyu konuşmuş olur. O’nunla amel eden mutlaka mükafat görür. Kim onunla  hüküm verirse  adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur.

Kur’ân, gerek yaşantımızda, gerekse vicdanlarımızda yerleştirdiği prensiplerle, hayatın bütün yönlerini içine alacak şekilde gayet açık bir metot ortaya koymuştur. Öyle orijinal bir metot ki, insanlık daha önce onun benzerini görmemiştir. İnsanlığa, madde ve manada daha önce hiç bir sistemin vermediğini vermiştir. Aynı zamanda geçici ve bölgesel peygamberlik devri onunla sona ermiş, herkesi içine alan zaman-mekan bakımından evrensel peygamberlik müessesesi onunla başlamış ve onunla kıyâmete kadar devam edecektir.

Kur’ân’ı okumakla insan, Yaratıcısına muhatap olma gibi elde edilecek makamların en üstününü yakalamış olur. Böyle bir konumun şuurunda olan insan ise, okuduğu Kur’ân’la Rabb’ini dinler ve Rabb’iyle konuşur. Kur’ân-ı Kerîm, mükemmel bir nasihatçi, maddi-manevi hastalıklara şifa, insanlığa yol gösterici bir rehber ve bir rahmettir.

Kur’ân, yalnızca insanların ölüm ötesi hayatlarını ilgilendiren hususları açıklayan, ibâdetler hakkında bilgi veren ve Yaratıcı’nın birliği ve varlığını ortaya koyan delilleri değil, aynı zamanda o, insanların dünyadaki mutluluklarını temin hususunda da yol gösterendir. Kur’ân, insanlar için en güzel bir nasihatçi, doğru bir yol gösterici ve kalplerin şifa kaynağıdır.

Kur’ân bütün insanlık için rehberdir. İnsan ne kadar ilerlerse ilerlesin, maddî olarak hangi seviyeye ulaşırsa ulaşsın, Kur’ân’ın ona gösterdiği prensiplerden asla uzak kalması düşünülemez. Bu hidayet, toplumun sadece belirli bir kısmını değil, herkesi ilgilendiren, her seviyedeki insanın muhtaç olduğu, ilerlemiş medeniyetlerin de sonsuza dek yükselmesinin teminatı olarak inmiş bir hidayettir. Bu hidayetle insan, dünyada öğrenmesi gerekli şeyleri öğrenecek, bununla birlikte asıl maksadı da unutmayacaktır.

Kur’ân, insanları yolların en doğrusuna götürür. Gerek insanların kendileriyle olan münasebetlerinde, gerek insanların birbirleriyle olan münasebetlerinde ve gerekse devletlerarası münasebetlerde Kur’ân, en ideal ve mükemmel yolu gösterir. Çünkü Kur’ân, “Alîm” (her şeyi en ince detaylarına kadar bilen) ve “Habîr” (her şeyden haberdar olan) sıfatlarına sahip Allah’ın kelamıdır. İnsanların ortaya koyduğu, beşerî duygu ve düşüncenin içerisinde bulunduğu her şeyde bir eksikliğin olması en tabiidir. Bu, insan olmanın gereğidir. İnsanlığın, her dönemde yeni arayışlara girmesi de bunun en güzel bir göstergesidir. İşte bu anlamda Kur’ân, yolların en sağlamını, prensiplerin en uygununu ve içinde hiçbir eksikliğin olmadığı hükümleri ihtiva etme özelliğini tam ve eksiksiz olarak taşıyan biricik İlâhi Kitap’tır.

İlâhî kelam, öyle büyük bir te’sire sahiptir ki, okunmasıyla sadece insanlar değil, melekler de etkilenir ve onu dinlemek için gelir, okunan yer bir rahmet ve sekînet (huzur-güven) ortamına döner. Bütün toplumun Kur’ân’la içli-dışlı olduğu düşünülürse, böyle bir toplum, emniyet ve güvene, meleklerin korumasına lâyık bir kıvama gelmiş demektir. Hz. Peygamber (s.a.s) bu hususu şöyle ifade buyurur: “Bir topluluk Kur’ân’ı okuyup, onu aralarında müzakere etmek üzere Allah’ın evlerinden birinde bir araya toplandıklarında, mutlaka üzerlerine sekine yani manevi bir huzur iner ve onları Allah’ın rahmeti bürür. Melekler de onları kanatlarıyla sararlar. Allah Teâlâ da onları huzurunda bulunan yüce topluluğa (meleklere) anar.”

Kur’ân, okunduğu yere huzur, mutluluk ve bereket getirir. Okuyan kimselere sevinç verir. Gam ve tasalarını dağıtır, ümitsizliklerini siler, onları canlı ve aktif bir hale getirir. Her türlü vesvesenin o insanlardan ve okunan yerlerden kaçmasını sağlar. Cinnî ve insi şeytanlara karşı onları korur.

Yüce Yaratıcı’nın, rahmet vesilesi olarak gönderdiği İlâhî Kelam, okumamız ve anlamamız gerekli olan bir konuma sahiptir. O, hem dünya hem de âhiretimiz açısından kurtuluş vesilemizdir. Dünyada bizler için önemli bir nasihat, dertlerimize şifa, hidayet kaynağı ve rahmettir. İnsanlığın dertlerine reçete olup, onları en doğru yola iletir. Kur’ân’ın okunduğu yeri, melekler ziyaret eder ve orada huzur olur. Kur’ân’ın okunup anlaşılması, Allah katında insanlara üstünlük kazandırır. Kur’ân, kabirde bir nûr olur. Zorlanarak öğrenip okuyanın mükâfatı iki kat verilir. Okunan her harfi için, en az on sevap vardır. Kur’ân’dan uzaklaşılınca, Kur’ân âhirette kendisinden uzaklaşanlardan şikayetçi olur. Onu unutma büyük bir günah olup, emanete sahip çıkmama anlamına gelir. Kur’ân, insana ve topluma huzur ve güven getirir.

Kur’ân, semadan insanlığa sunulmuş İlâhî bir sofradır. O sofrada bulunmak, insanlar için zaruri bir ihtiyaçtır. Dünya-âhiret saâdeti ancak onunla elde edilebilir. Kur’ân’ın insana hem dünyada, hem de ukbâda kazandırdığı şeyleri, başka hiçbir kitap kazandıramaz.

Ancak ondan tam anlamıyla istifade için, bazı ölçülere dikkat etmek de şarttır. Bunların başında, Kur’ân’ın ne ve kimin sözü olduğunu hatırdan çıkarmamak, okumağa başlamadan önce maddî-manevî hazırlık yapmak, uygun bir zaman seçmek, onu her türlü ön yargıdan uzak bir düşünceyle okumak, tertille yani tane tane okumak, saygı içinde ve okuduğumuzu tam olarak düşünerek tilavette bulunmak, mümkünse okurken ağlayabilmek, güzel sesle okuyup, onun her âyetine kendimizi muhatap kabul etmek gelmektedir.

Prof. Dr. Muhittin Akgül