Skip to content

Aklın Gri Yamaçlarından Naklin Beyaz Sayfalarına | Prof. Dr. Mehmet Ateş

Arapça kelimeler çoğu itibari ile kavramlarla ilintilidir. Akıl kelimesi de Arapça olup “tutmak, alıkoymak, bağlamak”  anlamındadır. Araplar değer verdikleri şeyleri akıl kelimesi ile ifade etmişlerdir.

Kalp Kafa izdivacı, Akıl ile Nakil’in birleştirilmesi olarak anlaşılabilir. Akıl külli akıl olan vahye yani nakil’e tabi olmalıdır, yalnızca akılla yola çıkanlar maalesef Mutezile saflarında yer almışlardır. Hikmet doğruyu fark edebilme kabiliyeti olup bir mana da akıl ile naklin buluşmasıdır. Kuranda anlatıldığı şekli ile marifet denizi ile ilim denizinin buluşmasıdır.

Maturidi Hazretleri Kitab-ı Tevhidinin başında İlme ulaştıran yolları şu şekilde anlatır;

  1. Tecrübe,
  2. Beş duyu ile elde edilen haberler,
  3. Nazar.

Üstad Bediüzzaman ise “Akıl ve nakil teâruz ettikleri vakitte, akıl esas alınır ve nakil tevil olunur, fakat o akıl, akıl olsa gerektir” der. İfadenin sonuna dikkat edilirse “Akıl akıl olsa gerektir” şerhi vardır. İşte aklın akıl olma keyfiyeti de doğru nakille kirlerinin temizlenmesine vabestedir. Bediüzzaman nakli ilimlerin önemini anlattığı bir yerde şu ifadeleri kullanır;

Alemi manada gördüm ki şehre gitmeye yol aradım, dikenlerin çalıların arasından giderken zorlandım, bir kısım tüneller gördüm, bu tünellerde sıkıntı yaşamış olan büyük insanların kabirlerini gördüm, yollar açmışlar ama şehre ulaşamamışlar, yukardan gelen vahiy balonlarına tutundum, beni o şehre indirdi.”  Aklın kolay yol alabilmesi ancak vahiy gibi semavi destekle olabilir.

Yıllardır pozitif bilimlerle uğraşan bir tıp profesörüyüm, tıp fakültesine girişten itibaren sayarsak tıpla iştigalim yaklaşık 40 yıla yaklaştı. Pozitif bilimlerle uğraşma insanı pozitivist yapar mı sorusunun cevabı oldukça zor, bana sorulsaydı bu soruya şöyle cevap verirdim; İlim adamına göre değişir, pozitif ilimler insanı pozitivist yapabilir ama bu pozitivizmin karanlık ve gri alanları ancak dini ilimlerin güneşi ile aşılabilir.

Tek başına akıl gerçeği görmek için yetmez, aklın gri yamaçları da ancak doğru nakli bilgi ile beyazlaşır. Nakille desteklenmeyen akıl önce gri yamaçlarda dolaşır, bu konuda ifrat edilirse akıl  kararmaya mahkumdur.

Akıl ve Nakil ilintisini insan vücudundan bir örnek vererek açıklamaya çalışalım;

Atmosferde %21 Oksijen, %79 Azot, az miktarda da zehirli gazlar bulunur, atmosferdeki oksijen akıl, azot ise nakle benzer, az miktarda zehirli gazlar da nefsin temsilcileri olup adeta vahidi kıyasi olarak yaratılmıştır, tevafuktur ki, aklın ilk harfi “ayn” harfidir, oksijenin de ilk harfi “ayn”’a benzer, nakil’in ilk harfi de “nun” olup azotunda kimyadaki simgesi de “N” harfidir.

Oksijenin kana geçip karbondioksitin de kandan çıkabilmesi için akciğerdeki alveollerin devamlı gergin durması lazımdır. Bu gerginliği adeta çadır direkleri gibi sağlayan azottur, akciğer hastalıkları bu iki faktörün dengesizliğinden meydana gelir, denge bozulursa oksijen gerektiği kadar kana karışamaz, ya yollar ziftle tıkalıdır (sigara vb.), ya azot gerginliği sağlayamaz ya da bir tümör yolu tıkamış olabilir ki oksijen yoluna gidemez.

Bu kısa tıbbi bilgiden sonra gelelim akıl kavramına, akıl oksijen gibidir demiştik, kana karışıp faydalı olabilmesi için nakil olan azota ihtiyacı vardır, akıl yeterli nakli bilgi ile ancak vazife görebilir, az oksijen olursa yani akıl kullanılmazsa nakil de eksik kalır, dozunda kullanılırsa en etkili şekilde oksijen kana karışır.

Akıl Nakil kavramlarının kısa izahından sonra kısaca hakiki ilimden de bahsetmek gerekirse;

Hakiki ilim insanı aydınlığa koşturmalı, hakikat solutmalı ve sıratı müstakime sevk etmelidir. Demek ki bu üç hususiyeti taşımayan ilimler hakiki ilim kategorisinde değildir. İlimler, dünya ve ahiret saadetimizi garanti ettikleri ölçüde insanlık için faydalıdırlar, aksine insanoğluna fayda vermeyen ilim ve teknoloji, yolumuzu kesmiş canavar olabilir ki tarih bunların örnekleri ile doludur. Hitler’in öyle bilim adamları vardı ki insanları nasıl kolay öldürebiliriz üzerine çalışıyor ve fikir alışverişinde bulunuyorlardı.

İlimler akli ve nakli ilimler olarak ikiye ayrılır, akli ilimler sebep sonuç ilişkileri ile edindiğimiz ve bu yolla sanattan sanatkâra gittiğimiz ilimler, nakli ilimler ise Kuran ve Sünnet olup, ön kabullerle edindiğimiz, daha ziyade “taabbudi” olan kavramlardır, bu ilimlerle de sanatkârdan sanatlara ulaşılır. Birincisi tümevarım diğeri ise tümdengelim yoludur. İlimlerin elde edilmesinde akıl ve naklin kullanımındaki denge hikmet noktasıdır. Aklın ifratı Mutezile yani her şeyi akıl ile halletme hastalığı, naklin ifratı ise İsrailiyat’ın dinin aslı zannedilmesidir.

Üstad Hazretleri de eserlerinde akıl ile vahyin mukayesesini yapar, aklın tek başına hakikate ulaşamayacağını kesin deliller ile anlatır. Aklı yıldız böceğine, vahyi ise güneşe benzetir. “Akıl her şeyiyle kendine güvenip vahiyden uzaklaştığında, yıldız böceği gibi karanlıklar içine girip, kendi azalarını bile göremez hale gelir.” der.

Afakî ilimler edinilirken kâinata bakış açımız çok önemlidir. Kuranın beyanları bir göz, kâinattaki ayatı tekviniyye de diğer gözdür, şayet bu şekilde iki göz ile bakabilirseniz eşyanın ve ilimlerin hakikatlerine vakıf olabiliriz.

Tıbbi bir tevafuktur ki tek göz ancak iki boyutlu görür, üçüncü boyutu yani derinliği göremez, derinliği görmek için kâinata çift gözle bakılması gerekir, işte bu çift gözün birisi Kuran gözü iken diğeri ise adetullahtan sudur etmiş olan ilimlerdir. Kuran gözü ile bakılmazsa ilimlerin derinine nüfuz edilemeyecek ve sathi anlamalar olacaktır, Kuran gözü ile bakıldığında adeta tüm ilimler olması gereken yerde aydınlanacak ve üç boyutlu görülebilir hala gelecektir hatta mana erleri için bu boyutların sayısı daha da artabilecektir.

“Sıratı müstakim” de kalmanın en önemli amili hakiki ilimleri elde etmektir. Hakiki ilme sahip olma insanı ifrat ve tefritlerden uzaklaştırıp, sırat-ı müstakime sevk eder, tersi ise insanın ifrat ve tefritlerde dolaşmasının sebebidir. Ötelerde de sıratı kolay geçecek olanlar sırat-ı müstakim üzere olanlardır. Dünyada tam on ikiden vuranlar ötelerde de sıratı tam ortalayanlar olacaktır.

Sophia Academy çok önemli bir hizmet yapmaya çalışıyor, din ilimleri ile olan eksiklerimizi giderip, Kuran gözlüğünü takmamıza vesile oluyor. Ben de iki senedir buradayım, bu sene de üç yıllık eğitimimizi yaklaşık yüz kadar sınıf arkadaşımla tezlerimizi de yazarak, tamamlamaya çalışacağız. Emeği geçen tüm hocalarımıza şükranlarımızı arz ediyoruz.

Sophia Academy Genel Koordinatörümüz Prof. Dr. Muhittin Akgül Hocamız ilahiyat akademimizin sitesinde yayınlanan makalesinde Bediüzzaman’ın asırları aşan din ve fen ilimleri mukayesesini almıştı, makalemin sonunda hitam-ı misk olsun diye ben de tekrar edeyim dedim, Yüz kere, bin kere tekrar etsek değer;

“Vicdanın ziyası, dini ilimlerdir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. Din-ilim birbirinden koparıldıkları zaman, birincisinde taassup, ikincisinde hile ve şüphe ortaya çıkar.”

 

Prof. Dr. Mehmet Ateş

Sophia Academy Online İlahiyat  Son Sınıf Öğrencisi, Şifa Üniversitesi Eski Rektörü